
Her Zaman Hep Geç Olacak
Hande İkbal, Her Zaman Hep Geç Olacak adlı kitabıyla öykü dünyasına özenli bir giriş yapıyor. Her öyküde kendine has bir ses bulan anlatıcıların konuşkanlığı, akıcı dili, ironisi; birbirinden çok farklı insan tiplerinin içeriden bir gözle anlatılmasına olanak sağlıyor. Öyküler kahramanların kırılma anlarını merkeze almakla birlikte hale hale genişleyerek hayatın çetrefilli cephelerine, iletişimsizlik anlarına çarparak çoğalıyor ve zengin bir anlatı evreni inşa ediyor.
Hande İkbal’in öykülerinde gözlemlenen anlatma tutkusu, yer yer bir isyana dönüşüyor; bu isyan, eserlerin biçimsel tavrını da estetiğin bir parçası hâline getiriyor. Yüksüz, külfetsiz, akıcı diliyle yazar, kahramanların yüzleşme anlarına odaklanıyor. Bu yüzleşmelerde okur, bazen bir kurmaca kahramanın kendi yazarına isyanına bazen bir hat talebesinin duygusal sarsıntılarına bazen de bir terzinin makası üzerinden kaderi göğüsleme çabalarına tanıklık ediyor. Modern hayatın ezberleri de nasibini alıyor bu yüzleşmelerden. İş hayatında insanlara gerçek yaralarını saklamayı öğreten acımasız rekabetten yorulup yogaya sığınan kahramanın öyküsü, bugünün trajedisini anlatan acıklı bir anlatı olarak öne çıkıyor.
Sıradan insanların hayatını sıradanlıktan uzak bir cesaretle kurmaca evrenine taşıyan Hande İkbal’in kalemi; inanarak hiçbir kavgaya girmeyenlerin iç burukluklarını, umutsuz bir aşkın hatırasını kalbinin ve sandığının derinliklerinde yaşatmaktan korkmayanların cüretini ustalıkla öyküleştiriyor. İkbal’in öykülerinde her olay her nesne her durum, ardından gelecek çatışmanın, muhasebenin, kırgınlığın tercümanı olabiliyor. Söz gelimi çaydanlıkta fokurdayan su, usulca kendi zamanının dışına taşıp kadın erkek iletişimsizliklerine, hayal kırıklığıyla neticelenen evliliklere bir çerçeve çizebiliyor. Okura ise bu çerçevenin içine girmek düşüyor.