
Gülşen-i Raz
Mahmûd-ı Şebüsterî, bugün İran’ın Tebriz şehri yakınlarındaki Şebüşter’de 13. yüzyıl sonu 14. yüzyıl başlarında yaşamış, otuz üç gibi genç yaşta göçmüştür. Fıkıhta Şafii, itikadda Eş’ari olan düşünür, ağırlıklı olarak tasavvuf, kelâm ve felsefe konuları üzerinde durmuştur. Bu yolda Ebu Said Ebu’l-hayr, Feridüddin-i Attar, Mevlâna Celaleddin-i Rumi, İbn-i Arabî, ilgilendiği, etkilendiği şahsiyetlerdir.
Gülşen-i Râz, dönemin büyük sûfîlerinden Sühreverdî şeyhi Emir Hüseynî Sâdât’ın 1317-18’de mesnevi şeklinde gönderdiği on beş civarındaki manzum soruya, yanındakilerin arzusu üzerine, Şebüsterî tarafından sorulduğu gibi mesnevi şeklinde cevap olarak yazılmıştır. Tefekkür, düşünme nedir? Hangi düşünce yol şartıdır? Ben kim olam? ‘Kendinde yolculuk yap!’ ne manâ taşır? Yolcu nasıl olur? Vahdet sırrına kim vâkıf oldu? Hangi noktada Enel-Hak denir? Yaratılmışa neden eren derler? Mümkün ile vâcib’in birbirine kavuşması nedir? Sözü sahil olan deniz, hangi denizdir? Mânâ eri, şu göz ve dudak tarafına işaret taşıyan ifâdeyle ne demek ister; zülüf ucunda, yüzdeki tüyde, bende ne arar? Şarab, mum ve güzelin anlamı nedir? gibi soruların cevabını arar. Tasavvufî aşkı, özellikle tasavvufî mecazları ve bu mecazlardan kastedilen mânaları anlamak için başvurulması gereken en önemli kitaplardandır.
Görünen bir noktadır, bir vehim yayılıp nüfuz etmiş, sen ona akarsu adını vermişsin.
Sonunda yokluk, varlıkla nasıl bir araya gelir? Aydınlık ve karanlık, ikisi bir arada olmaz.
Madem geçmiş yok, gelecek, ay ve yıl da yok; o zaman içinde bulunduğumuz bir noktadan, ândan başka ne olsun?
Bu sahrâda benden başka kim var? Söyle bana, ses seda neyin nesidir?
…